Seslİ Betİmleme

BAYRAM ŞEKERİ
Pencereden içeri yansıyan güneş ışığı Tuna’yı erkenden uyandırdı. Aynı odayı paylaştığı kardeşi Hilal o sırada dışarı bakıyordu. ― Günaydın Hilal. Uyandın demek. Hilal işitme cihazını henüz takmadığı için ağabeyinin ne dediğini anlayamadı. Bunun üzerine Tuna, aynı sözleri Türk İşaret Dili kullanarak tekrar etti: ― Günaydın, diyorum. Erken uyanmışsın.” ― Günaydın ağabey. Havalay iyice ısındı. O yüzden uyuyamadım. ― Eee, bahar geldi artık. Cemreler düştü. Doğa uyanıyor. Hilal ağabeyinin bu sözlerinden hiçbir şey anlamadı. ― Uyanıyol mu? Doğa uyuyoy muydu? ― Öyle de denebilir. Kışın birçok canlı dinlenmeye çekilmişti. Ağaçların çoğu yapraklarını dökmüş, bazı hayvanlar kış uykusuna yatmıştı. ― Evet, belgeselde izlemiştim. Ayılay, yayasalay, yılanlay... Hepsi kış uykusuna yatıyoydu. Beni en çok şaşıytan da köpek balığı olmuştu. Denizin deyinlikleyinde nasıl uyuyoylay acaba? ― Ne çok şey biliyormuşsun sen hayvanlar hakkında. Şaşırttın beni doğrusu. ― İzlediğim belgeselleyden öğyendim. ― Aferin sana. Annem ve babam kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştır. Ben onlara yardım edeyim. Sen de üzerini değiştirip gel. İşitme cihazını takmayı da unutma. Hilal salona geldiğinde kahvaltı sofrası çoktan hazırlanmıştı. Annesi: ― Haydi, acele edin. Daha yapacak çok işimiz var, dedi. Hilal merakla sordu: ― Hafta sonu değil mi anneciğim. Ne yapacağız ki? ― Bahar temizliği yapacağız kızım. Kışlık elbiselerimizi kaldıracağız. Halılarımızı, perdelerimizi yıkayacağız. Hilal çok şaşırmıştı: ― Bahay temizliği mi? Ama biz zaten süyekli temizliyoluz. Hilal’in şaşkınlığını gören babası açıkladı: ― Bu çok eskiden gelen bir gelenektir kızım. Bizler baharın gelişini sevinçle karşılar, bahar temizliği, bahar şenlikleri yaparız. Hatta biliyor musun bizim “Bahar Bayramı”mız bile var. ― Bahay bayyamı mı? ― Evet. “Nevruz”, dedi annesi. Her yıl 21 Mart günü “Nevruz” yani bahar bayramıdır. ― Yaşasın! Hatıylıyoyum, geçen sene de kutlamıştık. Çok eğlenmiştik. ― Evet. Haydi o zaman! Kahvaltılarımızı bitirip temizliğe başlayalım. Baharı tertemiz karşılayalım. Kahvaltı sonrası herkes temizlik yapmaya koyuldu. Annesi perdeleri yıkarken babası da onları astı. Hilal ve Tuna da ellerine birer bez alarak etrafın tozunu almaya başladılar. Hilal konsolun tozunu alırken gözleri uzun süredir kullanmadıkları radyoya takıldı. Radyoyu alarak: ― Babacığım, haydi ladyoyu aç da temizlik yapayken şaykı dinleyelim, dedi. Babası radyoyu alarak açma düğmesini çevirdi ancak radyo çalışmadı. Sonra pilleri doğru takılıp takılmadığını kontrol etti. Pillerde de bir sorun olmadığını anlayınca: ― Bozulmuş galiba. Çalışmıyor, dedi. ― Bozulmuşsa atalım öyleyse. ― Bence tamir ettirebiliriz Hilalciğim. Öyle bozulan her eşyayı atmamalıyız. Öncelikle kullanabilir hâle getirmeye çalışmalıyız. Ayrıca atmaya kıyamam, hatıra olarak saklamak isterim. Eskiden annenle bu radyodan haberler, şarkılar, tiyatrolar dinlerdik. ― Yaa, bilmiyoydum bunu. ― Bu radyo bana eski günlerimizi hatırlatıyor. O yüzden çok değerli benim için. ― Ama bu yadyo pahalı bişeye benzemiyol ki! ― Bir şeyin değerli olması için illa pahalı olması gerekmez. Bize eski günleri, güzel anıları hatırlatan şeyler de çok değerlidir. Hilal ile Tuna bahar temizliğine yardım ettikten sonra: ― Anneciğim, temizlik bittiyse parka arkadaşlarımızın yanına gidebilir miyiz, diye sordular. ― Gidin tabii ki kuzularım. Siz de yoruldunuz. Haydi, biraz da arkadaşlarınızla oynayın. Hilal ve Tuna parka gittiklerinde arkadaşları çoktan gelmişti. Hazel: ― Çok yoruldum. Gün boyu bahar temizliği yaptık, dedi. Tuna hayretle sordu: ― Aaa! Siz de mi? Mehmet Akif söze karıştı: ― Herkes yapıyor. Tüm sokağı baharın gelişinin heyacanı sardı. Zeynep heyecanla atıldı: ― Annemler konuşurken duydum. Şenlik de yapacakmışız. Şenlik sözünü duyan Metin’in gözleri parladı: ― Yaşasın! Yine çok eğleneceğiz desenize... Diğer çocuklar da en az Metin kadar heyecanlanmıştı. Mehmet Akif sevinçle: ― Çuvallarımızı, yumurtalarımızı ve uçurtmalarımızı hazırlayalım öyleyse, dedi. ― Çuval yarışında geçen sene ikinci olmuştum ama bu sene mutlaka kazanacağım, dedi Hazel. Onun bu sözlerine Gökçe: ― Çok sıkı bir yarış olacak desene. Ben de çok iddialıyım, diye cevap verdi. ― Uçuytma yalışmasını ben kazanacağım. Benim uçuytmam en yüksekte olacak, dedi Hilal sevinçle. Herkes çok güldü Hilal’in bu sözlerine. Mehmet Akif: - O zaman hazırlıklarımızı yapmaya başlayalım arkadaşlar. Bir an evvel uçurtmalarımızı yapalım, dedi. Gökçe de uçurtma yapmak için gereken malzemeleri kırtasiyeden alabileceklerini belirtti. Herkes bu fikri kabul ederek ertesi gün kırtasiyeye gitmek için sözleştiler. Tuna ile Hilal eve döndüklerinde anne ve babalarını masanın başında buldular. Tuna sordu: - Ne yapıyorsunuz anneciğim? - Aile bütçemizi gözden geçiriyoruz oğlum. Biraz daha tasarruf yaparsak bu yaz size istediğiniz bisikletleri alabiliriz. Tuna ve Hilal çok sevindiler bu sözlere. Demek sonunda onların da bisikleti olacaktı. Tuna, “Ben de gereksiz harcamalar yapmamalı ve aileme destek olmalıyım.” diye düşündü. Bu yüzden uçurtma malzemeleri almaktan vazgeçti Tutumlu olabilmek için başka neler yapabileceklerini düşündü. Elektrik, su, doğal gaz gibi kaynakların gereksiz kullanılmaması gerektiğini biliyordu. Tuna bunları düşünürken annesinin sesi duyuldu: ― Haydi çocuklar! Sofra hazır. Tuna odasının ışığını kapattı. Diğer odaların, banyonun ve tuvaletin ışıklarının da açık unutulup unutulmadığını kontrol etti. Tüm lambaların kapalı olduğunu görünce mutfağa geçti. Sofraya oturduğunda annesi sordu: ― Ne oldu Tuna? Bir şey mi arıyorsun? ― Hayır anneciğim. Ne oldu ki? ― Tüm odalara göz atınca bir şey kaybettiğini sandım. ― Lambaların açık unutulup unutulmadığını kontrol ettim. Tuna’nın bu sözleri babasının çok hoşuna gitti. ― Aferin, benim akıllı oğlum. Ne kadar güzel düşünmüşsün, dedi. ― Hem aile bütçemiz hem de ülkemiz için kaynaklarımızı kullanırken tutumlu davranalım. İhtiyacımız duyduğumuz kadar kullanalım. ― Haklısın oğlum, dedi annesi. Kaynaklarımızı gereksiz yere kullanmak hem aile bütçemize hem ülkemize zarar verir. Ne kadar doğru söyledin. Yatma vakti geldiğinde Hilal dişlerini fırçalamak için banyoya gitti. Ardından Tuna da geldi: ― Hilalciğim, dişlerini fırçalarken suyu boşa akıtmıyorsun değil mi? ― Ben suyu hiç boşa akıtmam ki ağabey. Dişleyimi fıyçalayken kapatıyım hey zaman. Sadece ağzımı çalkaladığım zaman açayım. ― Aferin Hilal. Su bizim için çok değerlidir. Şimdi gereksiz yere harcarsak yazın susuz kalabiliriz. Ertesi gün çocuklar kumbaralarından bir miktar para alarak parkta toplandılar. Hepsi çok heyecanlıydı. Rengârenk uçurtmalar yapacak, bahar bayramında neşeyle uçuracaklardı. Bir süre bekledikten sonra Hazel: ― Hilal ile Tuna nerede kaldı acaba? Ben gidip bir bakayım, dedi. Koşarak Tunaların evine gitti. Tuna kapıda Hazel’i görünce mahçup oldu. ― Aaa! Özür dilerim Hazel. Gelemeyeceğimizi haber vermeliydim, dedi. Hazel sordu: ― Gelemeyecek misiniz? Ama neden? ― Siz gidin. Bizim tasarruf yapmamız gerekiyor. Ancak isterseniz size uçurtma yaparken yardım edebiliriz. Hazel biraz düşünceli, biraz da üzgün bir şekilde arkadaşlarının yanına döndü. Tuna ile konuştuklarını anlattı. Ardından hep birlikte kırtasiyeye gittiler. Herkes uçurtma için gereken malzemeleri aldıktan sonra Arda: ― Arkadaşlar! Kalan paralarımızı birleştirip neden Hilal ve Tuna için de malzeme almıyoruz, dedi. Arda’nın bu fikri herkesin çok hoşuna gitti. Hilal ve Tuna için de malzeme aldıktan sonra neşeyle Hilallerin evine gittiler. Hilal ile Tuna o sırada babalarıyla birlikte bahçedeydi. Sevinçle bahçe kapısından içeri girdiler. Mehmet Akif seslendi: ― Hilal! Tuna! Biz geldik. Uçurtma yapmak için hepimize yetecek kadar malzeme aldık. Haydi, uçurtmalarımızı yapalım. Tuna hem çok şaşırmış hem de çok sevinmişti. Hep birlikte Hilallerin bahçesinde uçurtmalarını yapmaya başladılar. Hilal’in babası da uçurtma yaparken onlara yardım etti. Annesi de kek ve meyve suyu ikram etti. Mehmet Akif altıgen şeklinde bir uçurtma yaptı kendine. Hilal’in uçurtması yıldıza benziyordu. Hazel de rengârenk kalplerle süsledi uçurtmasını. Hepsinin uçurtması birbirinden güzel olmuştu. Rengârenk uçurtmalarıyla şenlikte çok eğlenecekleri şimdiden belliydi. Gökçe uçurtma yaptıktan sonra kalan parçaları toplayarak bir poşete koydu. Hazel sordu: ― Gökçe! Ne yapacaksın o poşeti? ― Eve giderken geri dönüşüm kutusuna atacağım elbette. Başka ne yapabilirim ki? ― Ben de seni onları çöpe atmaman için uyaracaktım. Sokağımızın başında geri dönüşüm kutuları var. Plastik, cam, metal ve kâğıt atıkları o kutulara atalım, diyecektim. ― Uyardığın için sağ ol Hazel. Hepimiz buna dikkat edersek bu malzemelerin tekrar kullanılmasını sağlayabiliriz. Bu konuşmalara Hilal de katıdı: ― Belgeselde izlemiştim. Geyi dönüşüme kazandıydığımız hey 70 kilo kâğıt ile biy ağacı kesilmekten kuytalıyolmuşuz, dedi. Hilal’in bu sözleri herkesi çok şaşırttı. ― Bak sen! Neler de biliyormuş Hilal Hanım, dediler. ― Biliyolum tabi. Öğleniyolum. Bayram günü tüm sokak kutlama yerinde toplanmıştı. Önce davullar ve zurnalar eşliğinde oyunlar oynandı, halaylar çekildi. Ardından çocuklar ve büyükler arasında çuval yarışı yapıldı. Ağızlarına aldıkları kaşıkların üzerine koydukları yumurtaları düşürmeden taşımaya çalışan çocukların komik hâlleri herkesi çok güldürdü. Rüzgâr biraz hızlanınca tepedeki boş alana koştular. Herkes uçurtmalarını çıkararak gökyüzüne saldı. Gökyüzü bir anda rengârenk uçurtmalarla süslendi. Uçurtması gökyüzüne yükseldikçe Hilal neşeyle: ― Yaşasın! Yaşasın! Göyüyoy musunuz? Uçuytmam ne kaday yüksekte, diyerek seviniyordu. Çocuklar keyifle uçurtmalarını uçururken Hilal orada şeker satan amcayı gördü: ― Babacığım. Şekey alabiliy miyiz, diye sordu. Babası şekercinin sattığı şekerlere baktı. Kapalı ve temiz bir şekilde paketlendiğini görünce: ― Tabii ki alırız kızım. Bayram şekersiz olur mu, dedi. Çocuklar koşarak Hilal’in babasının yanına koştu. Şekerci, çocuklara istedikleri şekerleri verirken Hilal’in kulağındaki işitme cihazını fark etti. Ona yardımcı olacağını düşünerek konuşma şeklini değiştirdi. Bağırarak, eliyle koluyla işaretler yaparak hangi şekerden istediğini sordu. Hilal işitme cihazı sayesinde şekerci amcanın konuşmasını gayet iyi duyuyordu. Yüksek sesten çok rahatsız oldu: ― Ben de sizi diğey aykadaslayım gibi duyuyoyum. Bağıymadan noymal biy sekilde konusuysanız mutlu oluyum, dedi. Şekerci, hem şaşırdı hem de biraz mahçup oldu: ― Yaa! Özür dilerim. Sana yardımcı olacağını düşünmüştüm ama anlıyorum ki buna gerek yokmuş, dedi. Ardından sesini alçaltarak: ― Sen hangi şekerden istiyorsun, diyerek sorusunu tekrarladı. Hilal: ― İşte şunu, diyerek horoz şeklindeki şekeri gösterdi. Hilal ve Tuna babasının aldığı şekeri afiyetle yedi. Şekerler o kadar güzeldi ki. Sanki bayramın neşesi şekerin tadına eklenmişti.

İÇERİK

Özel Eğİtİm ve Rehberlİk Hİzmetlerİ Genel Müdürlüğü

Emnİyet Mahallesİ Gazetecİ Muammer Yaşar Bostancı Caddesİ
MEB Beşevler Kampüsü A Blok 06560 Beşevler, Yenİmahalle / ANKARA
Telefon: Personel İletİşİm Fax:(0312) 213 13 56

MEB © - TÜm Hakları Saklıdır. GİZLİLİK, Kullanım ve Telİf Hakları bİldİrİmİnde belİrtİlen kurallar çerçevesİnde hİzmet sunulmaktadır.